NEUROMARKETING

Yorum Yok
25 Ağustos 2014
Kategori Bireysel Gelişim, Nörobilim, Yönetim
Etiketler , , ,
Paylaş

baglantı4

 

Ünlü filozof Jene Descartes’ın, 1600’lü yıllarda söylediği o meşhur sözünü bilirsiniz:

“Düşünüyorum öyleyse varım.”

İnsanlık için diğer canlılara olan üstünlüğünü gösterebilecek bir özellik. Ne de olsa geçmiş ve gelecek hakkında düşünebilen bir zihne sahibiz. Egonun kendini ‘akıllı’ olarak nitelendirdiği zeminle IQ en önemli özelliklerden biri olarak kabul görmeye başladı.

baglantı7

 

Bunun üzerine ünlü Nörobilimci Antonio Damasio “Descartes’in Yanılgısı” adlı kitabıyla duyguların düşünceleri nasıl etkilediğine dair bir kitap yazdı. Bu ‘Duygusal Zeka‘ kavramını ortaya çıkardı.

Lakin bugünlerde “Damasio’nun Yanılgısı” diye bir kitap çıkartabiliriz. Duygular da düşünceler de zihnimizin üretimi. Zihnimizin ham maddesi ise insanın bilgisi ve deneyimleri. Hepsi geçmiş kaynaklı… Bu sebeple yaratıcılık ve ilham için artık “Spiritüel Zeka” deyimi gündemde. Gerçi konumuz bu değil…

Düşünerek, duygularını kullanarak sosyal bir yaşam süren insanoğlu, sadece son 100 yıldır çekirdek aileler şeklinde bir evde yaşamaya ve son 10 senedir de İnternet’le beraber sanal dünya üzerinden birbirleri ile irtibata geçebiliyor.

Artık devir Sosyal Medya devri…

Bir tuşa basarak arkadaş sahibi oluyoruz. Facebook’da ortalama arkadaş sayısı 300 civarında. Yaşları 18-24 olan belki de en sosyal olacak gençlerde ise bu rakam 500 kişiyi geçmiş durumda.

baglantı

 

The Innovation of Lonelines (Yalnızlığın İcadı) adlı animasyonda maymunların 50’den daha fazla gruplar oluşturduğunda grubun doğal olarak ikiye ayrıldığından bahsediyor. İnsanlar için ise bu rakama maksimum 150 civarında. 150 kişiyi samimi olarak tanıyabiliyor. Bu gruplar için de ise egonun kendini tanımlama şekli dört şekilde meydana geliyor: (i) Kariyer, (ii) Varlık, (iii) Kişisel İmaj, (iv) Tüketim şeklimiz; gittiğimiz yerler, tükettiklerimiz, kullandıklarımız.

Sosyal medyanın en değişik yönü tüm bunları sizin bir noktaya kadar yaratabileceğiniz ve kontrollü diyaloglar. En iyi gözüken fotoğraflarımız, profil mesajlarımız, takip ettiklerimiz, bunların hepsi planlı ve güncellenebilir durumda. Shimi Cohen’e göre sosyal medya bize üç fantezi sunuyor:

  1. Kendimizi olmak istediğimiz noktaya koyabileceğimiz…
  2.  Her zaman duyulacağımız…
  3.  Hiçbir zaman yalnız olmayacağız…

“Paylaşıyorum, öyleyse varım!”

Deneyimlerimizi, yedik içtiklerimizi, buluşmalarımızı, gittiğimiz yerleri, yeni kıyafetimizi, fotoğrafları  paylaşıyoruz, bu sayede ego kendini var ediyor, yaşadığını hissediyor. Deneyim kendinden keyif almaktansa, sanki paylaşılsın diyerek yola çıkılıyor.

baglantı3

 

Bu zihin için çok elverişli bir durum, bir yandan içimizden gelen bir his ile birbirimize bağlanmak isterken, her yeni tanışma, diyalog beyin için bir değişikliktir, beyin değişiklikleri hiç sevmez; onun asıl görevi bedeni hayatta tutmak ve güvende olduğu sürece kazançları azami düzeyde tutmaktır; yemek, imaj, cinsellik vs…

Teknolojinin arkasına sığınmak da ona müthiş konforlu bir alan yaratır. İletişimin en önemli ögelerinden biri de beden dili, gözler ve ses tonu ile verilen mesajlardır, ki genelde söylenen sözden daha geçerlidir bu mesajlar.

baglantı2

 

Kendini zihinle özdeşleştirmiş bireylerde bu durum çok vahim seviyeye çıkabilir. Lakin sosyal medyada bomba gibi bir fotoğraf, müthiş sosyal bir imaj… Ama tesadüfen fiziken karşılaştığınızda bambaşka bir insan çıkabiliyor karşınıza.

Bu oluşan “çarpıtılmış kimlik” e-ego diyebileceğimiz bir boyut kazandı.

Teknoloji ve sosyal medyanın bizlere bir çok katkısı olacaktır. Ancak bu e-ego sayesinde “faydalı” olabilecek fonksiyon, içerikler de kaybolup gitmekte… Fiziksel olarak ilişkilerimizin, deneyimlerimizin kalitesi düşüyor: sinemada, yemekte, derste, toplantıda, seyahatte, tuvalette… Her dakika bağlantı halindeyiz…

Giderek bağlantı halinde yalnızlığımızı paylaşıyoruz…

baglantı1

 

Sherry Turkle’in TED konuşmasındaki gibi sosyal medya sadece ne yaptığımızı değil, kim olduğumuzu da değiştiriyor. Bu bizi yalnız ama gerçek yakınlaşmaktan korkan insanlara çeviriyor.

Mesajlaşmak, e-posta yollamak, chat’leşirken yazdıklarınızı düşünecek vaktiniz var, silip değiştirmek mümkün. Kaybedilen ise sohbet etmek, göz göze bakmak…

Sohbet ederken diyeceklerinizi içinizden o anda geldiği gibi söylersiniz, sözlerle beraber beden dili de devreye girer. Hele bir de samimi bir kişiyse bu ona gerçek öpücük, gerçek sarılmanın yerine hangi sembol geçebilir.

Tam olarak tanımadığınız kişilerden elde edilen suni ilişkiler bize ne katıyor?

İş arkadaşınızla, ailenizle, arkadaş toplantılarında, yemekte sosyal medyaya bağlanmak gerçek sohbetleri yok etmeye değer mi?

baglantı6

 

Şapkamızı önümüze koyma ve kendimizi bu konu gözlemleme zamanı gelmedi mi?

Bu ilişkisiz ilişkilerin temelinde kendimiz ile olan ilişkimiz mi yatıyor?

Yoksa bu yalnızlık, kendimize daha yabancı olmamızı mı sağlıyor?..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Hakkında

“BEYNİNİ OKUYAN ADAM”

Deniz Öztaş; TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı...

Devamı...

NeuroMarketing Business Association Resmi İş Ortağı

neuromarketing business association

Takip Et

Popüler Yazılar

  • Zihnimizde Kaç Kişi Var?

      Şu ana kadar beyni üç ana kısımda inceledik; eski beyin (sürüngen), orta beyin (memeli) ve yeni beyin (mantık)… Eski beyin, sürüngen beynimiz ve en ilkel olmasına rağmen büyük patron olan ve kendini guvende hissetmediği zaman kontrolü başka kimseyen bırakmayan kısım. Orta beyin ise duygusal olan memeliler ile benzeşen kısım. Yeni beyin ise özellikle hiç bir canlıda bu kadar gelişmemiş... Devamı »

  • İlk Müşteriniz Çalışanınız

    Ürününüz ne olursa olsun, son kullanıcıya ulaşana kadar bir çok çalışanız ve sizin için satış yapan bir firmanın elinden geçer ürün. Tüm bu yolculuk boyunca emek sarf eden insanların sizin ürününüzü satmaları için iyi bir neden’leri olması gerekir. Sadece para kısa dönemli ve kalıcı olmayan bir faktördür. Daha iyi bir maaş, daha ucuz bir ürün her şeyi bir anda alt... Devamı »

  • Bilinçaltı ve Müşteriyi Okumak

    Zihinsel Pazarlamanın işi beyinle, dolayısıyla zihinle… Zihni ise bilinçli ve bilinçsiz, daha doğrusu bilinç ve bilinçaltı oluşturuyor. Bilinçaltı ismi ile Google ‘görsel’ olarak araştırdığınızda karşınıza ürpertici görseller çıkabiliyor. Bunun en temel sebebi anlamadığımız, elde tutamadığımız kavramlardan genellikle korkuyor olmamız. Psikolog Scott Peck’in tabiri ile zihnimizi toplam bir daire oluşturursa, bilinçaltı bu dairenin %95 veya biraz daha fazlasını temsil etmektedir. Eğer... Devamı »

  • Dikkat Dağınıklığı ve Dürtüler mi? Prefrontal Korteks!

    Zihnimiz… Biz mi onu kullanıyoruz, o mu bizi? Amacı bizi hayatta tutmak, bu sebeple asgari düzeyde enerj harcayarak bizi hayatta tutacak ve türümüzü devam ettirecek kararlarımızı otomatik olarak bilinçaltından veriyor… Biz farkında değilsek onun kararları doğrultusunda yaşıyoruz hayatımızı. Özgür iradenin olmadığını sorgulayan birçok kişinin düştüğü tuzak zihnin gözlemleyebildiğimizin farkında olmamak. Gözlemleyebiliyoruz, gözlemliyorsak ondan farklı bir şeyizdir. Onun davranışlarını izler ve... Devamı »

  • Kaygı ve Saplantı mı? Singulat Sistem!

    Hayat, devamlı bir hareket ve değişim demektir. Sabit ve sert gözüken kaya bile atom seviyesinde titreşim ve hareket halindedir. Bunun aksine zihnimiz, özellikle sürüngen beynimiz bizi hayatta tutmak ve güvenli bir ortam sağlamak için değişiklikten hiç hoşlanmaz. Bunun aşırı düzeyde olması ise bize ciddi sıkıntılar yaratabilir. Bu konu ile ilgili sağlıklı çalışması gereken bölge ise pek duymadığınız bir kısımdır: Singulat... Devamı »