
İnsanlık tarihine baktığımızda en beş bin yıldır savaşların hakim olduğu bir dünya görüyoruz. İnsan zihninin durmak bilmeyen sahip olma ve güven arzusunun kamçıladığı ötekileştirme ve çatışmalar, sert, bağıran çağıran, her şeyi kendi yapan liderler yetiştirdi. Özellikle Türkler gibi önceleri göçebe sonraları da aldığı toprakları kaybetmek istemeyen topraklarda bu tip liderlere ihtiyaç daha fazla görüldü. Bir süre sonra ise genlerimize bir kanunlar yazılmış gibi bizleri güden liderleri takip etme eğilimine girdik.
Oysa bilinen tarih önce insan, henüz sahip olmanın, biriktirmenin mümkün olmadığı ve sadece bir kaç günlük erzağın olabildiği dönemde insanların bir ekip olarak bir aile gibi hareket ettiği zamanlarda liderler bambaşka olmalıydı. En fazla 100-150 kişilik topluluklar oluşturan insanlar için kabileye ait olmak hayatta kalmak demekti. Bu çok nüfuslu ailelerin liderleri tam bir baba özelliği gösteriyor olmalı. Kabilenin direği, güven sağlayan ve gerektiğinde şefkatli… İş bölümü yapabilen, bir tehlike anında bizzat bedeniyle en önde yer alan, herkesi gören, herkesin gerekli eğitimi almasını sağlayan kişi.
Av veya savunma sırasında tek bir vücut olmak, yüzde yüz güven gerektirir. “Sırtını dayamak” deyimi buradan çıkmıştır. Gerektiğinde herkesi dinleyen, gerektiğinde sorumluğu alan bir lider ekip ruhunu ve kabile kültürünü oluşturabilir. Kültürün en önemi ögelerinden biri de ortak değerlerdir. Değişmeyen değerler… Güven oluşturan değerler neler olabilir? Açıklık, dürüstlük, doğruluk, sevecenlik, delegasyon, saygı, kararlılık ve her şeyden öte içten gelen bir sevgi…

Antik çağlardan gelen bu yeni liderlik modeli modern kabilelerin; günümüzün organizasyonları ile elzem gözüküyorum. Yoksa devam kabile üyelerinin atıldığı veya kendilerinden istifa ettiği, veya bazı üyeleri devamlı görmezden gelindiği ve bazen zulüm gördüğü kısır döngüyü ve uzun ömürlü olmayan yapıları görmeye devam edeceğiz.
Artık sert, despot, her şeyi bildiğini zanneden, gerektiğinde fikrini anında değiştiren ve haksızlık eden liderlerin devri bitiyor. Değişim için biz bireylerin de körü körüne takip ettiğimiz kişiler olduğunda içgüdülerimizin farkına varmamız ve kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
Hoş geldin Kabile Çağı…